Ertem Şener, sadece spikerliğe değil yaptığı her işe yüreğini koyan isimlerden… Şimdilerde kendi kurduğu yapım şirketiyle ses getirmeye hazırlanıyor. İlham aldığı kişi”yapımcılığın Messi’si” olarak tanımladığı Acun Ilıcalı. Kendisini ise “Arda Turan” olarak adlandırıyor…
İşte Yeni Yüzyıl’dan Alev Şensoy’un Ertem Şener ile yaptığı o röportaj:
Başarılı olmanın tesadüf olmadığını, başarının çalışarak, emekle elde edileceğine vurgu yapıyor Ertem Şener. Tüm hayatı Sirkeci’deki postaneden gönderdiği 35 mektubun ardından değişti. Aslında öğrenci evinde maçları arkadaşlarına sunmasıyla başladı her şey. Kendine güvenini de heybesine alıp, Muğla’daki yerel bir TV kanalına gitti,“Maçları sunmak istiyorum” dedi.
Kafasına koyduğunu da yaptı. Ardından yazdığı mektuba Ümit Aktan’ın cevap vermesiyle hayallerinin kapısı aralandı. Yüzlerce maç sundu. Bazı cümleleri hafızalara kazındı. Maçı anlatmıyor, adeta yaşıyordu. Şimdi Beyaz TV’de yeni evlatlarım dediği Beyaz Futbol ve Derin Futbol’la ekranlarda. Karşınızda Ertem Şener…
Ertem Bey nerelisiniz?
Aslen Malatyalıyım. Annem Çerkez. İki kardeşiz. Kardeşim özel bir şirkette çalışıyor.
Çocukluğunuz nerede geçti?
Çocukluğum İstanbul’da geçti. Ancak bir dönem babamın işleri yolunda gitmeyince memlekete, Malatya’ya geri döndük. O yüzden yokluğu da çok iyi bilirim varlığı da… Babam işlerini toparladığında İstanbul’a geri döndük.
Çocukken spikerlik yapacağınızı kafaya koymuş muydunuz?
Şöyle söyleyeyim ben kundakta başladım maç anlatmaya. Kardeşimi koltuğa oturtur, onu seyirci yapar, karşıya geçip maç anlatırdım heyecanla. Benim keyif aldığım en büyük oyundu bu, daha 6-7 yaşlarındaydım. Kim sorarsa maç spikeri olacağımı söylüyordum.
İdolünüz kimdi peki?
Benim çocukluğumun efsane isimleri Halit Kıvanç ve İlker Yasin’di. Ben onlardan ilham aldım.
BIRAKSALAR MESSİ OLURDUM
Futbolla ilişkiniz nasıldı?
Çok oynadım. Ama sakatlanınca çocukken bıraktım. Bıraksalardı Messi olurdum.
Dönüm noktası neydi sizin için?
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tarih Bölümü’nü bitirdim. Hayat orada başladı benim için. O şehir spor geleceğime yol açtı. Okulun ilk zamanları, Muğla’da yerel yayın yapan Sah TV’de program sunan bir adam vardı. Adama nasıl kıl oluyordum! Hiç anlatamıyor diye. Bir gün arkadaşlarım “Sen sunmalısın bu maçları. Sah TV’ye gitsene, görüş bakalım ne derler” dediler.
Gittiniz mi görüşmeye?
Gitmez miyim! Koşa koşa… Oturdum kanal sahibinin karşısına, yanında o adam vardı, iri yarı… Pek de iyi enerji almadım ondan. Bu sırada ben kanal sahibini ikna edeyim diye spor spikerinin aleyhine konuşuyorum. Bu sırada maçı sunan spiker sinirlenince, iş o gün olmadı.
Sonra ne oldu?
Aradan bir ay geçti. Sah TV’den aradılar. Telefondaki ses “Spikerimiz, trafik kazası geçirdi Muğla yolunda. Durumu kötü. Sen gelip sunar mısın o iyileşene kadar” dedi. Koşa koşa kanala gittim. Spikerlik maceram başladı. Ardından Ege TV’den teklif geldi. İyi para da teklif ettiler.
USTALARA MEKTUP YAZDIM
Kabul ettiniz diye düşünüyorum. Hayır, kabul etmedim… Söylediğim şuydu: ‘Ben İstanbul’a gideceğim ve büyük maçların spikeri olacağım.’ Herkes dalga geçti benimle. Kısaca hayallerimle eğlendiler. İstanbul’a geldim. O yaz babamın dükkanında çalışıyordum. Oturdum, ayrı ayrı 35 mektup hazırladım. Kendimi ve neler yapabileceğimi yazdım uzun uzun. Sayın Ümit Aktan’a, Sayın Halit Kıvanç’a… Dönemin tüm spor müdürleri ve otoriterlerine mektuplar hazırladım.
Kim döndü ilk?
Ardından 3-4 gün geçmişti henüz. Geri dönen ilk isim Ümit Aktan’ın asistanıydı. “Ümit Bey sizin kaydettiğiniz maçlardan birkaç örnek görmek istiyor” dedi. Hemen paketledim birkaç örnek, verdim postaneye ve gitti. Ardından tekrar aradılar ve “Ertem Bey, Ümit Bey sizi görüşmeye bekliyor” dediler.
Telefonu kapattıktan sonra ilk tepkiniz ne oldu?
Babama gittim hemen ve “Baba senden bu ana kadar hiçbir şey istemedim ama bugün çıkalım ve bana bir takım elbise al” dedim. O gün görüşme için babam bana bir takım elbise aldı ve o güne artık hazırdım.
Görüşme günü nasıl geçti?
O günlerde TGRT en çok izlenen kanaldı. Ümit Aktan da otoriteydi. Kanala gittiğimde henüz gelmemişti Ümit Aktan. Yaklaşık üç saat bekledim. Tam o anda geldi. Ama arabasının önü darmadağındı. Kaza yapmış, nasıl sinirli!
Siz ne yaptınız?
Hemen kendimi tanıttım. “Görüşmemiz vardı, sizi bekliyordum ancak gördüğüm kadarıyla işler yolunda gitmemiş. Ben gideyim daha uygun bir zamanınızda geleyim” dedim. Elini omuzuma koydu ve“Sen bu kadar uzun saatler beklediğin halde beni düşünebilecek kadar ince ruhlu bir adamsan, bu görüşmeyi yapmadan seni göndermem” dedi.
Peki, daha sonra ne oldu?
Ümit Bey, videolarımı beğendiğini söyleyip, “Gelecek var sende” dedi. Ardından elindeki peçeteyi kaldırdı ve bana çevirdi. “35 bin lira kabul mü?” yazıyordu. Hemen kabul ettim tabii. İşe başladım. Kanalda kimse benden haz etmedi. Bir gün Sampdoria-Udinese maçını sunmak için görevlendirdi Ümit Abi beni. “Oğlum sana milyon değerinde maç teslim ettim. Bu maç senin kaderin” dedi. O maçtan sonra artık adım kulislerde anılmaya başladı.
Röportaja gelmeden önce futbolsever bir genç, “Ertem Abi maç sunarken ben sanki kankamla maç izliyormuş gibi hissederim” dedi. Ne diyorsunuz bu tür yorumlara?
Ben yüreğimle maçı sunuyorum. Sahada yaşarım. Maça çıkan her oyuncuyu ezber ederim. Ama sadece adını değil, nereden geldi, nerede büyüdü, nasıl kariyer yaptı ve şimdi nasıl yaşar? Ben işime duygusal bakarım, bağ kurarım o topa koşan dostlarımla… O yüzden de ben ne hissediyorsam seyirci de hisseder karşıdan.
Barcelona-Real Madrid maçı ve Messi sahada. Siz maçı sunarken pozisyondan çok Messi’nin hikayesini anlatıyorsunuz. Ertesi gün de manşetlere çıktınız…
Barcelona-Real Madrid maçından önce yine araştırmalar yapmıştım. Özellikle UEFA maçlarına giderken futbolcularla aynı otelde kalmak için ricada bulunurum. Bir seferinde Dünya Kupası maçı öncesi bellboy kıyafetini görevliden kiralayıp, güvenlikleri atlatıp otele girmiştim. Öyle bir zamanda öğrenmiştim Messi’nin küçükken gelişim bozukluğu hastalığı olduğunu. O gün de maçta aklıma geldi. Hiç planlı da değildi. Ertesi gün manşetlerde konu oldu. Messi doğruladı bu haberi.
Buna benzer başka bir olay var mı?
Evra, var. Bir gün Manchester United maçında “Futbolcunun 23 kardeş olduğunu biliyor musunuz?” diye başladım anlatmaya. Ardında bu futbolcunun hikayesi konuşuldu bir süre. Başka bir maç öncesinde Evra’ya sordular. Bir süre duraksadı ve “Bugün itibarıyla 22 kardeşiz” dedi. O hafta kardeşlerinden birisini kaybetmiş.
Şimdilerde bir yapım şirketiniz var, neler planlıyorsunuz?
O konuda ilham aldığım isim Acun Abi’dir. Acun Ilıcalı bu konularda Messi, ben ise Arda Turan’ım. Yapımcılığını yaptığım bir kaç proje var şu an için…
Beyaz TV’deki Derin Futbol, Beyaz Futbol programlarınız en çok izlenenler arasında. Neye bağlıyorsunuz bu başarıyı?
Üç evladım var. Kerem, Ömer ve Fulya. Şu an Derin Futbol ve Beyaz Futbol da diğer evlatlarım.
Hayattaki mottonuz nedir?
Önce inançlı olacaksın. Allah’a olan inancınla hayal ettiklerin için çalışacaksın. Fedakarlıkların büyük olacak. Ama her seferinde vicdanına döndüğünde rahat ise bil ki Allah sana “Olacak, doğru yoldasın” diyor. Eğer o vicdanın sesi sana rahatsız hissettiriyorsa bil ki Allah sana “Yanlış yoldasın, bekleme hayır bu işten” diyor. Elimizden geleni yaparken yeter ki Allah’ın bize vicdan ile ulaştırdığı o sese kulak verelim.